Önceki Başkanımız Av. AYLA BABİLA– NEHİR SÖYLEŞİLERİ 21 ŞUBAT 2020
“Nehir Söyleşileri” başlığı altında başlatılan ve bizim dönemimizde de devam ettirdiğimiz söyleşilerimizi gerçekleştirirken her seferinde ne kadar büyük değerlerimiz olduğunu, bugünlere gelmemizde ne büyük çabalar harcanmış olduğunu bir kez daha fark ediyoruz. Eski başkanlarımızdan Av.Ayla Babila ile söyleşi yaparken de gerek kendisinin gerekse Derneğimizin üyesi olan diğer kardeşleri Av. Aynur Tahiroğlu ve Av. Ayşen Önen’in anlattıkları ile bunları bir kez daha yaşadık. Ayla hanımın harika misafirperverliği eşliğinde gerçekleşen söyleşimizi aşağıda sunuyoruz.
Ayla hanım üç kız kardeş üçü de hukukçu ve ne şanslıyız ki hepsi de Türk Hukukçu Kadınlar Derneği’nin üyesi. Merak edemeden yapamıyor insan nasıl bir ailede dünyaya geldiğiniz, nasıl öngörülü ebeveynleriniz varmış ki üç kızlarına da üniversite eğitimi aldırmışlar ve kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlamışlar. Bize ailenizden bahsedebilir misiniz?
Gerçekten de ileri görüşlü bir ailede dünyaya geldik. Babam doktor, annem ise ilk okul öğretmeniydi. 8 Ağustos 1938 tarihinde babamın hükümet doktoru olarak görev yapması nedeniyle Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde doğdum. Üç kız kardeşiz. Kardeşlerim Av. Aynur Tahiroğlu ve Av. Ayşen Önen de derneğimizin üyeleridir. Dernekte üç hukukçu kız kardeşin üye olması her zaman rastlanan bir durum değildir. Çok iyi bir aile ortamında yetiştim. Hatta ailemi, çalışmalarımızı anlattığım “Hayat Örgüsü” başlıklı bir anı kitabım da bulunmaktadır.
Annem ve babam biz üç kız kardeşi, birbirimize bağlı, sevgi ve saygı içerisinde, kıskançlık gibi duyguların olmadığı bir ortamda yetiştirdiler. Eşlerimiz de bu duruma uyum sağladılar. Eşlerimizin de hukukçu olması birbirimizle çok iyi anlaşmamızı sağladı. Eşim Necdet Babila’da avukattır. Mete isimli bir oğlum var. Gelinim Gökçen Babila ile birlikte turizm alanında çalışıyorlar. Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü son sınıf öğrencisi olan Selin Babila adında bir torunum var.
İlkokulu Akşemsettin İlk Okulunda okudum. Babamın Van Devlet Hastanesine başhekim ve iç hastalıkları uzmanı olarak tayin olması nedeniyle liseyi Van’da bitirdim. Babamın doktor olarak çalışması benim hayatımda çok önemli bir deneyim kazanmama neden oldu. O zamanlar yaşadığımız bir olayı anlatmak isterim. Devlet hastanesinde röntgen cihazı yoktu. Bu durum hem hastalar hem doktorlar açısından büyük sıkıntı yaratıyordu. O bölgede sadece Diyarbakır Devlet Hastanesinde röntgen cihazı bulunmaktaydı, ancak her zaman Diyarbakır’a gitmek mümkün olmuyordu. Babam bu ihtiyacın aciliyetini görerek Almanya’dan röntgen cihazı getirtmişti. Bu çok büyük bir sağlık hizmetiydi. Hakkari’den bile hasta gelmeye başlamıştı. Babamın Van’da oturduğumuz evin arka bahçesine yaptırmış olduğu bir de muayenehanesi vardı. Burada da hasta baktığı icin oradaki insanları yakından tanıma imkanım oldu. İnsanlığa hizmetin ne kadar önemli olduğunu, hizmet yapıldığı zamanda insanların memnuniyetini, minnettarlığını gördüm. Bu benim için büyük bir deneyimdi.
Van’da lisedeki öğretmenlerimiz genç ve idealistti. Çok iyi bir eğitim gördüm. Müzik öğretmenimiz bana keman dersi verdi. Üniversiteyi bitirinceye kadar keman dersi aldım. Fransızca öğretmenimiz de çok iyi Fransızca öğretti. Hatta İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde birinci sınıfta lisan imtihanı vardı, çok önemliydi. Sınavı veremediniz mi hukuk derslerinin sınavına giremiyordunuz. Sınav yazılı ve sözlü olarak yapılıyordu. Sözlüdel bana Anayasadan bir pasaj verdiler ve tercüme etmemi istediler. Lisan sınavını ilk girişimde başarıyla verdim.
Annemden bahsetmem gerekirse, dediğim gibi kendisi ilk okul öğretmeniydi. Çok güzel ut çalardı. Hep beraber şarkı söylerdik. Annem harika dans ederdi. Bize de öğretti. Ben de şarkı söylemeyi ve dans etmeyi cok severim.
Ayla hanım üniversiteye kadar ne güzel bir yaşantınız olmuş. Hem aile içindeki ilişkiler açısından hem eğitim öğretim açısından. O dönemlerde lisedeki eğitim ve öğretimi duyunca insan geçmişe özlem duymaktan kendisini alamıyor. Liseden sonra hukuk fakültesinde okumaya nasıl karar verdiniz? Hukuk eğitimi o dönemde nasıldı?
Aslında ailem eczacı olmamı istiyordu. Zaten o yıllarda eczacı olmak modaydı. Üniversite imtihanına girerken bu nedenle istediğim fakülteler sıralamasında ilk sıraya eczacılık fakültesini ikinci sıraya ise hukuk fakültesini yazmıştım. Eczacılığı kazanamayıp hukuk fakültesini kazanınca cok üzülmüş, ağlamıştım. Hukuku hayatım boyunca çok sevdim. Şimdi geriye dönüp baktığımda neden ağladım diye hala kendime kızarım. O zamanki hukuk eğitimi bugünkünden çok farklıydı. Sınavlar yazılı ve sözlü olarak yapılıyordu. Önce yazılı sınava giriliyor sonra sözlüye giriliyordu. Sözlü sınavdan başarılı olunamazsa tekrar yazılıya girmek gerekiyordu. Son sınıfta ise bakalorya imtihanı vardı. Dört sene okuduğumuz medeni hukuk derslerinin hepsinden yazılı sınava giriyorduk. Sınıf imtihanlarında ise üç dersten iyi veya pekiyi almak mecburiydi. Aksi takdirde not yükseltme için tekrar sınava girmek gerekiyordu. Hukuk fakültesini 1961 yılında iyi derece ile bitirdim.
Ayla hanım, çalışma hayatınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Avukatlık ruhsatımı alıp, İstanbul Barosu’na kaydolduktan sonra 1963 yılında Vakıflar Bankası Marmara Bölgesi Hukuk Müşavirliğinde avukat olarak işe başladım. Daha sonra hukuk müşavir yardımcısı oldum. Yirmi yıl çalıştıktan sonra da emekli oldum. Daha sonra eşim Av. Necdet Babila ile birlikte kendi ofisimizde serbest avukatlık yaptım.
Ayla hanım kurucu üyelerimizden Av. Süreyya Ağaoğlu ile birlikte Türkiye Barolar Birliği’ne delege olarak seçildiniz. Süreyya hanım ile tanışmanızdan bahsedebilir misiniz?
1984 yılında İstanbul Barosu Başkan adaylığına Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay gösterilmişti. Tekinay hoca bu seçimde İstanbul Barosundan Türkiye Barolar Birliğine gönderilecek kadın delege adayları arasında Av. Süreyya Ağaoğlu ile beni de aday göstermişti. Derneğimizin kurucu üyelerinden olan Av. Süreyya hanımı Baro seçimleri dolayısıyla tanıdım. Seçim çalışmaları nedeniyle toplantılar düzenleniyordu. Süreyya hanımla bu toplantılarda karşılaştım. Süreyya hanım hatta bu seçimi “Bir Ömür Böyle Geçti” isimli kitabında anlatmıştır. Süreyya hanımın Bankalar caddesinde Assicurazioni Generali Han’da bulunan ofisine sık sık gitmişimdir. 1984 yılının Ekim ayında yapılan İstanbul Barosu seçimlerinde ilk kadın avukat olan Süreyya Ağaoğlu ile birlikte Türkiye Barolar Birliğine delege olarak seçildim. Süreyya Ağaoğlu ile birlikte seçilmek hayatımın en büyük gururu oldu.
Ayla hanım Türk Hukukçu Kadınlar Derneği’ne nasıl üye oldunuz? Dernekte yaptığınız çalışmalar nelerdir?
1983 yılında bankadaki görevimden emekli olduktan sonra 13 Ocak 1983 tarihinde Av. Macide Alpen’in başkan olduğu dönemde Derneğe üye oldum. Kardeşim Av. Aynur Tahiroğlu daha önceden üye olduğu için Dernek hakkında bilgi sahibiydim, ancak işlerimin yoğun temposu, ailevi nedenler derken fazla vakit harcayamayacağımı düşünüyordum. Bir derneğe üye olmanın, gerek mesleki açıdan gerekse arkadaşlık ve dostluk açısından çok önemli olduğunu daha sonra anlayacaktım.
Dernekte yönetime girdiğim 1983 yılından itibaren bir çok alanda çalışmalar yaptık. Bu süreçte “Kadın Hakları” konusunun çok önem taşıdığını, bu konuda mücadele verilmesi gereken geniş bir hukuki alanın var olduğunu, kadına karşı ayırımcılığın büyük haksızlık olduğunu görerek bu alanda çalışmalar yaptım ve bu alanda çalışmak bana büyük kazanım sağladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde hocalarım olan Prof. Dr. Nihal Uluocak ve Prof. Dr. Aysel Çelikel ile çalışmalar yaptım.
Dernekteki ilk görevim 1984 yılı Nisan ayında yapılan Genel Kurul’da Divan’da katip olarak seçilmemdi. 1986-1988 arasında başkan Av. Hikmet Güngör döneminde yönetim kuruluna seçildim. Genel sekreterlik yaptım. Bu süreçte 07-11 Eylül 1987 de FIFCJ’nin İstanbul’da Kongresini yaptık. Av. Süreyya Ağaoğlu’nun Barselona’daki FIFCJ kongresinde, gelecek toplantının İstanbul’da yapılmasını istemesi ve bu önerinin kabulü yönetim kurulu olarak bizi çok heyecanlandırmıştı. Süreyya Ağaoğlu bu toplantıda “Hikmet Güngör Başkanlığındaki Yönetim Kurulu bu işi yapar” diyerek Federasyonun Kongresinin İstanbul’da yapılmasını teklif etmiş ve kabul edilmişti. 7-11 Eylül 1987 tarihinde yapılan Kongre için Süreyya hanım bağış toplanmasında da büyük katkı sağlanmıştı. Başarılı bir kongre gerçekleştirdik. İlk defa yabancı hukukçu kadınlarla tanıştım. Bu benim icin çok önemli bir deneyim oldu.
Aralık 1988 tarihinde kadın kuruluşlarını topladık. Kadın hakları panelleri düzenledik. Sonuç bildirgesini hazırladık, kadın kuruluşlarına imzalattık. Ankara’da Adalet Bakanlığı ve diğer bakanlıkları ziyaret ettik. Devlet çatısı altında bir “Kadın Birimi’nin” kurulmasını talep ettik. 1989 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı olarak “Kadın Genel Müdürlüğü” kuruldu.
1992-1994 tarihinde başkan Prof. Dr. Aysel Çelikel döneminde 2 nci başkan olarak yönetim kurulunda görev yaptım. Bu dönemde 18 Nisan 1993 günü Derneğimizin 25 inci kuruluş yıldönümünü kutladık. Levent Tenis Klübünde yaptığımız yemekte kurucu üyelere ve başkanlara teşekkür plaketi verdik. Yine bu dönemde Medeni Kanun imza kampanyasını gerçekleştirdik.
Bosna-Hersek savaşı sırasında Sırpların katliamını duyurmak amacıyla, “Dünyaya Kartpostal Bombardımanı” adı altında kadın kuruluşları ve demokratik kitle örgütleri ile birlikte basın toplantısı düzenledik.
1994-1996 da Av. Nazan Moroğlu döneminde de 2 nci başkan olarak yönetimde görev yaptım.
Yine 2006-2008 Av. Barış Aybay döneminde 2 nci başkan olarak görev aldım. Bu dönemde Derneğimizin web sayfasını kurduk. Tüzük komisyonu başkanlığı yaparak Tüzüğümüzü yeniledik. Bu dönemde Derneğin 40 ıncı kuruluş yıldönümünü Federasyon üyeleri ile birlikte İstanbul’da kutladık.
2008-2010 döneminde ise başkanlık yaptım. Başkanlığım esnasında Beypazarı, Afyon, Eskişehir de paneller düzenledik, Anadolu kadınına haklarını anlattık, Derneğimizi tanıttık. Av. Süreyya Ağaoğlu’nun 20 nci ölüm yıldönümünde “THDK Kurucu ve Başkanı, Türkiye’nin İlk Kadın Avukatı Süreyya Ağaoğlu Anısına” bir kitap hazırladık. Ayrıca medyada bir çok konuda görüş bildirdim. Televizyonda çeşitli kanallarda konuşmalar yaptım. Uluslararası Ceza Mahkemesi 1 inci başkan yardımcısı Fatoumato Dembele Diarra’yı ülkemize davet ettik, kendisi İstanbul Kültür Üniversitesinde konferans verdi.
Federasyon Konsey Üyeliğinde de bulunduğunuzu biliyoruz Ayla hanım, bu süreçte hangi çalışmaları yaptınız?
1997 yılında Napoli’de Federasyon Genel Kurulunda konsey üyeliğine seçildim. Ayşen Önen de yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Federasyon’un Toledo (İspanya) ve Senegal-Dakar Genel Kurulunda konsey üyeliğine tekrar seçildim. Federasyon’un Paris ve Lizbon’da yapılan üç toplantısına, Toledo, Tel Aviv, Kudüs, Napoli, Roma, Senegal-Dakar kongrelerine katıldım. Unesco’nun daveti üzerine Bulgaristan’da Sofya ve Sozopol’de düzenlenen “Kültürel Mirasın Maddi ve Manevi Değerlerinin Korunmasında Gençliğin Rolü” konulu toplantıya katıldım. Romanya-Bükreş Balkan Ülkeleri “Çocuk ve Kadına Karşı Şiddet” konulu toplantıya katıldım. Bulgar Hukukçu Kadınlar Derneği’nin daveti üzerine “Kadına Karşı Şiddet” konusundaki uluslararası toplantıya katılarak tebliğ sundum. Yine Federasyon’un Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (ICC) ve 2 nci başkanı Fatoumata Dembele Diarra’yı ziyaret etmek amacı ile düzenlediği toplantıya Ayşen Önen ile birlikte katıldım. Danimarka’ya, Lahey’e gittik. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni ziyaret ettik.
Ayla hanım biliyoruz ki siz sadece Derneğimizde değil, diğer bir çok sivil toplum kuruluşlarında da aktif olarak çalışıyorsunuz. Buradaki çalışmalarınızı anlatabilir misiniz?
Derneğimizin yanı sıra bir çok dernekte üye oldum. Boğaziçi Soroptimist Kulübü üyesiyim. Süreyya Ağaoğlu beni Soroptimist Derneği Başkanı Gülriz Özyıldırım’la tanıştırdı. Kendisinin de üye olduğu derneğe üye olmamı sağladı. Ancak işlerimin yoğun olması nedeniyle üyeliğimi devam ettirmem mümkün olmadı.
Soroptimist Kulüpleri Federasyonu Genel Kurulu’nda Tüzük Komisyonu Başkanı seçildim. Kulüp ve Federasyon Tüzüğü’nü yeniledik.
Yine Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği’ne üye olmamda da Av. Süreyya Ağaoğlu’nun katkısı vardır. Süreyya hanım 1985 yılında kendisinin de üye olduğu Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği Lisan Merkezi Müdürü Ayşe Cebesoy Sarıalp ile tanıştırdı. Derneğe üye olmamı sağladı. Bu Dernekte bir çok konuda konferanslar verdim. 30 Ocak 2017 tarihinde başkan olarak seçildim. Üç dönem başkanlık yaptım, halen dördüncü dönem başkanlığımı sürdürüyorum. Derneğin amacı doğrultusunda eğitsel ve kültürel toplantılar düzenliyoruz. Alaturka, alafranga müzikli toplantılar yapıyoruz.
İstanbul Kültür Üniversitesi CEHAMER’de (Ceza Hukuku Araştırma Merkezi) Ayşen Önen ile birlikte eş başkan oldum. Roma-İtalya’daki Link Üniversitesini ziyaret ettik. Kadına şiddet konusunda “Ulusal, Bölgesel ve Uluslararası Hukukta Kadının Şiddetten Korunması” konulu sempozyum dizisi düzenledik. Üç sene üst üste toplantılar gerçekleştirdik.
Ayla hanım kadın hakları konusunda da önemli çalışmalarınız var. Bu konuya nasıl ilgi duyup çalışmaya başladınız?
Bu konuda aslında başlangıçta fazla bilgim yoktu. İlk defa Derneğimizin 1983 tarihli “Medeni Kanunun Tadili Açısından Aile Hukukunda Evli Kadının ve Çocukların Sorunları” konulu panele gittim. Panelin konuşmacılarından birisi Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay’dı. Tekinay hoca, Medeni Kanun’da kadın erkek eşitliğine aykırı on iki madde olduğundan bahsetmişti. Diğer konuşmacı olan Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu ise Medeni Kanun’un tadili açısından evli kadının mal rejimi ve miras hukukuna ilişkin sorunları anlattı. Hocalarımın konuşmalarını dinlerken kadın hakları, kadın-erkek eşitliği, ayrımcılık gibi kavramlar üzerinde ilk defa derinlemesine düşünmeye başladığımı fark ettim. Okul ve aile hayatımda hiç ayrımcılık yaşamadım, babam annemden üstün değildi. Medeni Kanunun ayrımcı hükümleri gereğince, her zaman yaşadığımız, doğal zannettiğimiz bu ayrımcılıklarla ilk defa yüzleşmiştim. Bu konuşmalardan çok etkilendim ve vakit kaybetmeden 1983 Mayıs ayından itibaren “Kadın Hareketi” içinde çalışmaya başladım. CEDAW’ın (Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi) TBMM tarafından onaylanması üzerine “Kadın Hareketi” büyük bir ivme kazandı. Bu kapsamda benim de yönetimde olduğum Av. Hikmet Güngör başkanlığı döneminde ve diğer yer aldığım yönetimler döneminde “Kadın Hakları” konusundaki çalışmalara katıldım, konferanslar verdim. Televizyondaki programlara katıldım, basın toplantılarında bulundum, açıklamalar yaptım.
Bir derneğin kendine ait mekanda çalışması son derece önemli. Sizin 1992-1994 yılında 2 nci başkan olarak görev yaptığınız dönemde Derneğimizin ilk taşınmazı satın alınmış. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?
İlk alınan taşınmazın hikayesi şu şekildedir. 1992-1994 dönemi başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, ben ise 2 inci başkandım. Üyemiz Beraat Üngör derneğe 30.000.000 TL bağış yaptı. Derneğimizin kendisine ait bir yeri yoktu. Dernek belgelerinin konulduğu çelik bir dolabımız vardı. Başkan kim olursa bu dolap onun ofisine, ofisi yoksa evine taşınırdı. Beraat hanımın bu bağışı üzerine üyelerden de bağış toplayarak bir yer alalım diye Aysel hanıma söyledim. Beraat hanımı evinde ziyaret ederek iznini aldık. Üyelerden o zamanki para ile birer milyon bağış topladık. Derneğimize bir yer satın almak için ben araştırma yaptım. Beğendiğim yerleri Aysel hanıma gösteriyordum. Ancak bu dönem sona erdi. Daha sonra Nazan Moroğlu'nun başkan, benim 2 nci başkan olduğum 1994-1996 dönemi ilk günlerinde Nazan'la Kurtuluş Civan Sokaktaki taşınmazı beğendik. 18.05.1994 tarihinde tapuya giderek bu yeri satın aldık.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde her yıl üyelerimize yaptığımız kuru fasülye pilav ikramı da sizin yönetimde görevli olduğunuz dönemde başlatıldı değil mi?
Evet 1994-1996 da Av. Nazan Moroğlu döneminde 2 nci başkan olarak yönetimde görev yaptığım süreçte 10 Kasım tarihinde Atamızın en sevdiği yemek olan kuru fasülye ve pilav yemeğini Dernek merkezimizde üyelerimize ikram ettik. Bizden sonraki yönetimler de bunu devam ettirdiler.
Bir çok dernekte olmayan bir şekilde Derneğimizin bir marşı da var. Bu marşın hikayesini anlatabilir misiniz?
Av. Hikmet Güngör başkanlığı döneminde (1986-1988) yönetim kurulunda Genel Sekreter olarak görev yapıyordum. Derneğimizin üyesi Av. Sara Geron iyi bir hukukçu olmasının yanı sıra çok iyi piyana çalıyor ve beste yapıyordu. Marşımızı o bestelemişti. Yıldız Teknik Üniversitesi Korosu ile de anlaşmıştı. Marşımız ilk defa 7 Eylül 1987 günü Maçka Destek Reasürans’ta Federasyon Toplantısının ilk gününde Yıldız Teknik Üniversitesi Korosu tarafından seslendirildi. Daha sonra 23-27 Eylül 2009 tarihinde Paris Federasyon toplantısında da marşımız bir koro tarafından seslendirildi.
Ayla hanım yoğun bir çalışma dönemi geçirmiş ve bir çok faaliyet gerçekleştirmişsiniz. Yeni üyelerimize özellikle gençlerimize neler önerirsiniz?
FIFCJ’nin ilk kuruluş nedeni “Hukukçu Kadınlar Arasında Dostluk” olmuştur. Derneğimizin ve Federasyonun Tüzüğündeki amaç maddesi de “Hukukçu Kadınlar Arasında Dostluk” ilkesi ile başlar. Bu ilkeyi çok önemsiyorum. Zira dost seçilen kişi, güvenilen, yakın arkadaş gibi çok derin anlamları içerir. Bu nedenle hukukçu kadınlar arasındaki bu dostluk ilkesi üyelerin kenetlenmesine ve dolayısıyla Derneğin güçlenmesine de katkı sağlamaktadır ve sağlayacaktır. Yeni üyelerin yönetimde mutlaka çalışmalarını öneririm. Yönetimdeki çalışmaların gerek arkadaşlık kurmak gerekse bilgilenmek ve bilgilendirmek açısından insanı olgunlaştıran, deneyim kazandıran çok önemli katkıları olduğuna inanıyorum. Derneğimizin 1968 yılındaki kuruluş tarihinden itibaren bütün başkan ve üyeleri, Federasyon ile birlikte, kadın haklarının gelişiminde, Medeni Kanunda bulunan ayrımcı hükümlerin kaldırılmasında, kadına karşı şiddet ve diğer konularda öncülük yapmış, başarılı çalışmalarda bulunmuşlar, toplumda saygıdeğer ve müstesna bir yer almışlardır. Böylesine önemli bir Derneğin üyesi olmaktan, çalışmalarına katkıda bulunmaktan, başkanlığını yapmaktan büyük onur duyuyorum.
Ayla hanım, Dernek tarihimizdeki önemli dönüm noktaları hakkında açıklayıcı bilgiler de verdiğiniz bu güzel söyleşi ve muhteşem ev sahipliğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Prof. Dr. Pelin Güven – Av. Oya Aktan
Türk Hukukçu Kadınlar Derneği