×

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZ GEÇMİYORUZ TOPLANTISI

TÜRK HUKUKÇU KADINLAR DERNEĞİNİN DÜZENLEMİŞ OLDUĞU İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZ GEÇMİYORUZ TOPLANTISINDA İSTANBUL
SÖZLEŞMESİNDEN VAZ GEÇMENİN KADIN HAKLARI VE İNSAN HAKLARI KONUSUNDA GERİ GİDİŞE NEDEN OLACAĞI KONUSUNDA FİKİR BİRLİĞİNE VARILDI.
AÇILIŞ KONUŞMASINI TÜRK HUKUKÇU KADINLAR DERNEĞİ BAŞKANI AV.SÜREYYA TURAN’IN YAPTIĞI TOPLANTIYA; GREVİO ESKİ BAŞKANI
PROF.DR.FERİDE ACAR, KADIN KURULUŞLARI BİRLİĞİ PLATFORMU BAŞKANI AV.NAZAN MOROĞLU, MOR ÇATI KURUCUSU AV.CANAN ARIN, KADIN
DERNEKLERİ FEDERASYONU BAŞKANI CANAN GÜLLÜ, KAGİDER BAŞKANI AV.EMİNE ERDEM VE ESKİ KADINDAN SORUMLU DEVLET BAKANI AV.ÖNAY ALPAGO KATILMIŞLARDIR.

Türk Hukukçu Kadınlar Derneği Başkanı Av.Süreyya Turan yaptığı konuşmada;
 
İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olarak belli medya guruplarında hep erkekler konuştu. İstanbul Sözleşmesini bir kere bile açıp okumadan gerçek dışı yorumlar yaptılar.
Kadının insan hakkı nedir, kadın hakları mücadelesi nedir bilmeden içselleştirmeden. Oysa ki bir gece yarısı kararnamesi ile ile İstanbul Sözleşmesinden çekildiğini sananlar bilmelidirler ki, bu işlem Anayasa’ya aykırıdır. Hukuk devleti olmanın gereği olarak bu mümkün değildir. Asıl niyet İstanbul Sözleşmesinin devlete yüklediği yükümlülüklerden kurtulmaktır.

Çünkü İstanbul Sözleşmesi Taraf Devletlere;
  1. kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi,
  2. şiddet mağdurlarının korunması
  3. suçların kovuşturulması,
  4. suçluların cezalandırılması ve
  5. kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesi görevini yüklemektedir.Taraf devletlerin bu sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmekte bu konuda raporlar yayınlanmaktadır.
İstanbul Sözleşmesi, 2011 tarihinde İstanbul'da gerçekleşen Avrupa Konseyi toplantısında imzaya açılmış , Türkiye İlk imzalayan ve parlementosunda onaylayan ilk devlet olmuş ve sözleşme 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin Parlementoda onaylandığını vurguluyorum çünkü, AY. 90.maddesi gereğince “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz” Bu nedenle Cumhurbaşkanı kararıyla meclisin yok sayılarak sözleşmeden çıkılması mümkün değildir. Bu yolun açılması ile yarın Avrıpa İnsan Hakları Sözleşmesined de çıkmak Söz konusu olabilir ki, bu da hukuk devlerinin, insan haklarının ve eşitliğin sonu anlamına gelir. Bu nedenlerle Danıştayın hukuka uygun bir karar vermesini tüm kadınlar olarak umut ediyoruz.

Tüm bunların yanında diğer önemli olan husus da kadınlar olarak uzun mücadeleler sonucunda elde ettiğimiz hakların bir kalemde silinebileceğinin yaratacağı algıdır ki bunun çok acı sonuçlarını ne yazık ki her an artarak görmekteyiz. Şiddet uygulayan erkekler fütursuzca seni öldürürüm ceza da almam artık İstanbul sözleşmesi de kalktı diye orta yerde bağırabilmektedirler. İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin açıklanmasından sonra; Covid-19 döneminde kadınların şüpheli ölümlerinin, kadın fakirliğinin, cinsel istismarın artmış, etkin koruma olmadığından şiddet gören kadınlar defalarca mağdur olmaya devam etmektedirler.

Toplumda genel eğilim olarak şiddete bir karşı duruş olmasına rağmen, sözleşmenin imzasından 10 yıl sonra kim olduklarını hepimizin bildiği marjinal gurupların haksız taleplerinin karşılanması için sözleşmeden vaz geçilmesi Anayasaya aykırıdır.

İstanbul Sözleşmesi büyük bir mücadele sonucunda elde edilmiş olan hakların bütüncül bakış açısıyla yer aldığı bir metindir.

Bu nedenlerle İstanbul Sözleşmesinden VAZGEÇMİYORUZ. Çünkü;
 
İstanbul Sözleşmesi Yüzyıllar boyunca süren mücadeleler sonucunda elde edilen haklarımızın yer aldığı bir Uluslararası Sözleşmedir.
Kadına yönelik şiddeti insan hakları ihlali olarak tanımlamaktadır.
 
Şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yattığını tespit etmektedir.
 
Şiddetin ortadan kalkması için devletlerin kapsamlı ve bütüncül politikalar geliştirmesi gerektiğini söylemektedir.
 
Ve Devletlerin şiddeti bitirmek için toplumsal cinsiyet eşitliğini hem yasalarında hem de toplumsal yaşamda hayata geçirmesi gerektiğini belirtmektedir.
Anayasaya aykırı olan bu işlemin kaldırılarak sonrasında Sözleşmenin tüm gerekleriyle uygulanmasını talep ediyoruz. Çünkü Kadın Cinayetleri politiktir ve kadınlar kadın oldukları için öldürülmekte, şiddete uğramaktadırlar.

Şiddetin durmasının tek yolu ise İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN GERİ GETİRMEK TÜM GEREKLERİYLE UYGULAMAK VE CİNSİYETÇİ BAKIŞ AÇISININ ORTADAN KALDIRILARAK TOPLUMSAL ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜNÜN SAĞL

-GREVIO Eski Başkanı Prof Dr. Feride Acar; İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edilmesine kadar olan süreci ve bu süreçte Türkiye’nin oynadığı rol konusundaki deneyimlerini ilk ağızdan paylaştı. Kadına yönelik şiddetin küresel bir sorun olduğunu ifade eden Acar:

“Kadınlar kadın oldukları için şiddete maruz kalıyorlar. İstanbul Sözleşmesi konuya bu yönüyle yaklaşan ilk sözleşme olduğu için önemlidir aslında.

“2000’li yılların başında uluslararası normlarda kadına yönelik şiddetin bir aile sorunu bir özel alan sorunu olmadığı bunun bir kamu alanı meselesi olduğu ve devletlerin müdahalesini, kanun yapmasını gerektiren bir konu olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca konuya sadece insancıl bakış açısıyla ve mağduru koruyucu bir mantıkla yaklaşmanın doğru olmadığını bunun hak temelli bir yaklaşımla temellendirilmesi gerektiği yani bunun bir insan hakları ihlali olduğunun kabul edilmesi gerektiği yine uluslararası normlarda kabul edilmeye başlanmıştır.”
İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlıklarında Türkiye’nin çok etkin bir rol oynadığından bahseden Acar: “Türkiye sözleşmenin hazırlıklarında da sözleşmenin Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’ndaki müzakereleri sırasında da aslında çok çetin mücadeleler vermiştir. Türkiye bu sözleşmeyi siyasi alanda kendisine misyon edinmişti. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan ülkeleri Bakanlar Kurulu düzeyinde ikna etmeye çalışmış ve bunda da büyük başarı sağlamıştır. Türkiye diğer ülkelere sorunu kabul ederek ve sorunun kendisiyle baş etmeye çalışan bir devlet olduğu göstererek örnek olmuştur.”

Kadına yönelik şiddetin bir ayrımcılık türü ve insan hakları ihlali olduğunu belirten Feride Acar, İstanbul Sözleşmesi ile bütünleşmiş bir imaj gösteren Türkiye’nin gelinen noktadan derin üzüntü duyduğunu belirtmiştir.

İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı ve İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Av. Nazan Moroğlu; İstanbul Sözleşmesi’nin hem şiddetin önlenmesi hem şiddetin mağdurunun korunması hem de failin cezalandırılması için gerçekten bir yol haritası olduğunu söyleyerek Cedaw Sözleşmesi ile İstanbul Sözleşmesi’nin birbirini tamamladığını ve ayrımcılığın kalması ile şiddetin de azalacağını ifade etmiştir.
Moroğlu:
“Günümüzde dahi demokrasi, hukukun üstünlüğü ve laiklik bir bütündür. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek laiklikten vazgeçmektir.”

“Barolar İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmayı tercih etti. Kadın erkek eşitliği yanında hukukun üstünlüğü açısından da sözleşmeye sahip çıkıldı. Çünkü İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmek hukukun üstünlüğünden vazgeçmek demektir. Bu aşamada Danıştay yok hükmünde olan bir kararın iptali konusunda bir karar verecek mi?”

Moroğlu EŞİK Platformu ve EŞİK’in 19 Haziran’da İstanbul’da düzenlenecek olan mitingi hakkında bilgiler verdikten sonra sözlerini “İstanbul Sözleşmesi’nden ve kadına yönelik şiddetle mücadeleden vazgeçmiyoruz! söyleminde her kesimden tüm kadın derneklerini birleşmiş durumda” diyerek sona erdirdi.

Mor Çatı’nın kurucusu ve Aktivist Canan Arın; ise Türkiye’de en önemli muhalefetin kadın olduğunu bu nedenle de en büyük baskıyı da kadınların gördüğünü belirterek sözlerine başladı.

“İstanbul Sözleşmesi’nden önce “kadına yönelik şiddeti fakir erkekler, okumamış erkekler tarafından yapılır” genel kanısı vardı. Bunun erkeklerin gelir durumu ve eğitim durumu ilgisi olmadığını ispat ettik. Avrupalıların da bunun ancak geri kalmış ülkelerin sorunu olduğunu kendilerinde olmadığını inandırdığı bir durumdu bu.”

“İstanbul Sözleşmesi’ni hazırlayan grup kadına yönelik erkek şiddetinin ne kadar ataerkil bir patriyarkanın sonucu olduğu ne kadar ayrıntılı bir şiddet olduğunu bu deneyimleri görerek sözleşmeye almıştır. İstanbul Sözleşmesi konunun uzmanları tarafından yazılmış en iyi kadına yönelik erkek şiddetinden kadınların korunması, bu şiddetin önlenmesi, faillerin cezalandırılması ve şiddeti ortadan kaldıracak politikaların üretilmesi konusunda bütüncül bir insan hakları sözleşmesi olarak ortaya çıkmıştır.” ifadeleri ile sözleşmenin şiddet boyutundaki öneminden bahsetmiştir.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü; İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi laik devlet anlayışından vazgeçme sürecinin hayata geçmesi olduğunu belirterek İstanbul Sözleşmesi’ni feshedilerek bir takım kesimlere mesaj verildiğini ileri sürmüştür. Ancak öyle ki bu durumun İstanbul Sözleşmesi’nin daha bilinir hale gelmesine neden olduğunu belirten Güllü, özel kuruluşların dahi ilk kez bildiri yayınlayıp bayrak astıklarını ve bunun çok önemli bir adım olduğunun altını çizdi.

Canan Güllü devletin İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini belirterek, “İstanbul Sözleşmesi yaşayacaktır” diye bir manifesto yayınladığını ifade etti. İstanbul Sözleşmesi’nin aileyi dağıtmadığını, LGBTI evliliklerini arttırmadığını, bireylerin insan haklarının önüne engeller çektiğini bilinmesi için köy köy mahalle mahalle çalışmaya başladıklarını ifade etti.

Covid-19 döneminde kadınların şüpheli ölümlerinin, kadın fakirliğinin, cinsel istismarın arttığını belirterek hele de İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğinin belirtildiği
 
Mart ayından sonra ensest konusunda bilgi alınamadığı, yargının failleri koruduğunu iletti.
Etkinlikte Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı Mayıs 2021 Raporu’nu da paylaşan Güllü:

“Acil yardım hattına gelen çağrılar göstermektedir ki, kadınlar en çok en yakınlarındaki erkekler tarafından şiddete uğramaktadır. Gelen çağrılar şiddetin en güvenli yer olduğunu varsaydığımız ev içerisinde kadınların hayatlarını paylaştıkları eşler ve diğer aile bireylerinden geldiğini göstermektedir. Gelen ihbarlar göstermektedir ki, kadınlar eşleri ve ev içerisindeki birinci derece akrabaları dışındaki şahıslar tarafından da şiddete uğramaktadır. Arada bir evlilik bağı olmadan da kadınlar duygusal ilişki içerisinde oldukları ya da duygusal ilişkilerini bitirmek istedikleri erkeklerin şiddetine maruz kalmaktadırlar.”

“İstanbul Sözleşmesi devam ediyor. Tek adam imzasıyla da bir kanundan çıkılmaz. Otoriter bir despotizim değil Cumhuriyet’tir Türkiye Cumhuriyeti!”

“Mücadeleye devam! Çünkü mücadele kazandırır!” diyerek sözlerini tamamladı. Türkiye Kadın Girişimciler Derneği Başkanı Av. Emine Erdem; İstanbul Sözleşmesi’nin ülkemizde kadın istihdamı ve kadının ekonomideki varlığına olan etkisinden bahsetti. Erdem, devletlerin yaşamın her alanında kadınların dezavantajlı olduğu konularda eşitsizlikleri giderici politikaları üretmesi ve uygulaması gerektiğini belirterek:

“Kadınların ekonomiye katılmalarında toplumsal cinsiyet eşitsizliği daha sert bir şekilde hissedilmektedir. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 Küresel Cinsiyet
Eşitsizliği Raporu’nda 156 ülkenin arasında 133. Sıradayız. Ekonomiye katılım ve fırsat eşitliği konusunda 140., eşit işe eşit ücret konusunda ise 95. Sıradayız. Kasım 2019 yılında yaklaşık 10,5 milyon kadın iş gücündeyken bu sayı bir sene içinde 1 milyon düşüyor.”

“Çalışma yaşındaki kadınların sadece üçte biri çalışıyor. Bu çok acı. Kadının mutlaka istihdamda veya girişimcilik yoluyla ekonomide olması gerekir ki toplumsal kalkınma gerçekleşsin. Toplumumuzda hala kadının yerinin evi olduğu yönündeki algının devam ettiğini kadının istihdama katılma oranıyla da görüyoruz. İşte tam da bu noktada İstanbul Sözleşmesi aslında benimsediği ana prensiplerle kadınların ekonomiye katılımını ve özellikle de girişimcilik potansiyellerini hayata geçirmelerini sağlayan en önemli araçlardan biridir.”

İstanbul Sözleşmesi’nin ekonomik şiddeti tanımlayan ilk metin olduğunu kabul ediyoruz. Sözleşme özellikle mevcut ekonomik yapının kadınları dışladığını ve kadınların ekonomik ve finansal hayata dahil edilmesi için özel politikaların üretilmesi gerektiğine de vurgu yapıyor. İstanbul Sözleşmesi ve onun öncü metni CEDAW toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın da bir şiddet biçimi olduğunu bize söylüyor.”

Erdem sözlerini: “Kadınların ekonomiye katılması için öncelikle kendini güvende hissetmesi gerekir. İstanbul Sözleşmesi kadını güçlendirdiği gibi ekonomiyi de güçlendiriyor. Dolayısıyla haklarımızı, mevzilerimizi asla kaybetmeden mücadeleye devam edeceğiz.” İfadeleriyle sona erdirdi.

Eski Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Av. Önay Alpago; İstanbul Sözleşmesi’ni belli bir çevrenin hedef haline getirdiğini yine bu çevrelerin çok yoğun baskı yaptığını belirtti. Kadın bedeninin, kadın haklarının ve kadın varlığının siyaset pazarlıklarının konusu olduğunu söyleyen Alpago:

“19 Mart gecesi Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiğini öğrendik. İstanbul Sözleşmesi’nin 80. Maddesi taraf devletlere çekilme yetkisi vermektedir devlet başkanlarına değil. Cumhurbaşkanının uluslararası sözleşmeleri sona erdirme veya feshetme yetkisi yoktur. Bu yetki cumhurbaşkanına ancak Anayasa ile ya da Anayasa’ya uygun bir kanunla verilebilir. Kamu hukukunda kanunsuz yetki olmaz. 24.11.2011’de TBMM İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamıştır. Yani TBMM’de alınan kararla sözleşme kabul edilmiştir. Yine ve ancak buradan alınacak yeni bir kararla sözleşme feshedilebilir. Burada bir yetki gaspı söz konusudur.”

“Temel hak ve hürriyetleri, kadının insan haklarını içeren bu sözleşme Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerinin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin 13. Maddesine de 104. Maddesine de 90. Maddesine de aykırıdır ve bir fonksiyon gaspı vardır.

Bugün İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası bir sözleşmenin bu şekilde feshedilebileceği kabul edilirse bir an için, yarın cumhurbaşkanının diğer Avrupa konseyi Sözleşmesi’ni örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni de feshedebileceği neden kabul edilmesin? Bu yol bir kez açılırsa nereye kadar uzanacağı belli olmayacaktır.” Şeklinde sözlerini sonlandırdı.